Smyrna’nın Pagos Tepesi (Kadifekale) eteklerinde yeniden kurulması, Pers İmparatorluğu üzerine sefere çıkan Makedonyalı Büyük İskender ile ilişkilendirilmektedir.
Pausanias onun – herhalde ordusunun oyalandığı bir gün içinde – Pagos Tepesi’ndeki koruda avlandığını, burada bulunan bir pınarın karşısındaki Nemesisler Tapınağı’nda dinlendiğini yazar: “Philippos oğlu İskender, şimdiki kenti, uykusunda gördüğü bir düş yüzünden kurdu; Pagos Tepesi üzerinde avlanmakta iken, avdan dönüşünde, söylendiğine göre, Nemesisler’in tapınağı önüne gelmiş; burada tapınağın önünde bir kaynak ve onun suyu ile büyümüş bir çınar ağacı varmış. Çınar ağacının altında uyurken Nemesisler ona görünerek burada bir kent kurmasını ve İzmir halkını eski kentten çıkarıp oraya getirmesini buyurmuşlar.” Ardından da ilave eder: “Bunun üzerine İzmirliler Klaros’a (Apollon’a) elçiler göndererek durum hakkında fikrini sordular ve Tanrı cevap verdi: Kutsal Meles’in ötesindeki Pagos’ta oturacak olanlar eskisine göre üç kat, dört kat daha mutlu olacaklardır.”
Pagos Tepesi yamaçlarındaki Smyrna’nın ikinci kez kurulmasına ilişkin öykü işte bu efsane ile başlamaktadır. Kentin buraya taşınması ise Büyük İskender’in komutanları Antigonos ve Lysimakhos zamanında gerçekleşmiştir.
"Kutsal Meles’in ötesindeki Pagos’ta oturacak olanlar eskisine göre üç kat, dört kat daha mutlu olacaklardır."
Smyrna Agorası
İzmir tarihi kent merkezinin kalbine konumlanan Smyrna Agorası, aynı zamanda günümüzde dünyada kent merkezinde bulunan en büyük agoralardan biridir.
İlk olarak 1933 yılında başlatılan arkeolojik kazılar, 2007 yılından beri TC Kültür ve Turizm Bakanlığı izni ve İzmir Katip Çelebi Üniversitesi adına Doç. Dr. Akın Ersoy’un başkanlığında bir ekip tarafından yürütülmektedir. Smyrna Agorası’nda gerçekleşen arkeolojik kazılarda, Agora avlu alanını çevreleyen Batı Portiko, Bazilika, Kent Meclisi, Mozaikli Yapı, Roma Hamamı ve bir Osmanlı Yapısı ortaya çıkarılmıştır.
Büyük İskender’den sonra MÖ 4. yüzyılın sonunda kurulan Smyrna Antik Kenti’nin agorası, Smyrna’nın idari, siyasi, adli ve ticari merkezidir. Antik kentin merkezinde, bu bölgedeki ızgara kent planına uygun olarak dörtgen bir alanı kapsamıştır. Portikolarla çevrelenen alanın içinde önemli günler ve anlaşmalar için yapılan anıtlar, dini törenlerde Tanrı ve Tanrıçalar için sunu yapılan altarlar, kentin önemli şahsiyetlerini onurlandıran anıtlar ve heykeller, mermer oturma yerleri olan exedralar ile kentin saygı gösterdiği bir tanrının tapınak ve sunağı yer almıştır.
Kentte MS 178 tarihinde yaşanan büyük bir depremin ardından Agora, Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un destekleriyle yeniden ayağa kaldırılmıştır. Günümüze ulaşan kalıntıların çoğu, Roma Dönemi Agorası’na aittir. Smyrna Agorası, en geç 7. yüzyıla kadar genel karakterini korumuştur. Bu yüzyılın başlarından itibaren ise kentin küçülmesiyle birlikte önemini kaybetmiş, Orta ve Geç Bizans ile Osmanlı dönemlerinde avlusu mezarlık olarak kullanılmıştır. Agora avlu alanını çevreleyen antik yapıların üzeri ise Osmanlı Dönemi’nden başlayarak 20. yüzyılın sonuna kadar yerleşim görmüştür. Smyrna, Antik Dönem’den itibaren Akdeniz’de önemli bir liman kent olmuştur. Agora ve çevresi, Osmanlı Dönemi’nde de yoğun bir ticaret hayatına tanıklık etmiş, aynı zamanda farklı inanç ve kültürlerden toplulukların yaşadığı mahallelere ev sahipliği yapmıştır.
Smyrna Agorası, aynı zamanda, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne Nisan 2020 itibariyle dahil olan İzmir Tarihi Liman Kenti’nin en önemli unsurlarından biridir.
Smyrna Agorası’nı daha yakından detaylı incelemek için aşağıdaki bağlantıdan yapılar hakkında daha detaylı bilgiye sahip olabilirsiniz.
Kadifekale (Pagos)
Smyrna, Pagos Tepesi’nde surla çevrili bir akropol ve aşağıdaki düzlükte liman olmak üzere iki merkezden oluşmuştur. Aradaki eğimli yamaçta çeşitli kamu yapıları ve yerleşim bölgeleri konumlanmış, bu kısım da surlarla çevrilmiştir.
Antik kaynaklarda Pagos Kalesi olarak adlandırılan Kadifekale, Antik Smyrna’nın akropolisi, kentin savunma sisteminin merkezi, aynı zamanda da en önemli kutsal alanıdır. Smyrna akropol tepesi, konumu gereği deniz tarafında tüm İzmir Körfezi’ni, kara tarafında ise Yeşildere Vadisi ile Bornova Ovası’nı denetim altında tutabilecek bir bakış açısına sahiptir.
“Kale içinde sadece bağ ve bahçeler kalmış, içindeki han, hamam, çarşı-pazar ve cami harap olmuş, 30 kadar Yeniçeri ve aileleri ile bunlara ait kiremit örtülü evler var”
Kadifekale’yi çevreleyen sur alanı MÖ 4. yüzyılın sonu, 3. yüzyılın başında inşa edilmiştir. Kadifekale surları Roma döneminde de kullanılmıştır. MS 13. yüzyılda Geç Bizans Dönemi’nde yıkılan sur bölümleri ve kuleler onarılarak yeni sur ve kuleler eklenmiştir.
Kadifekale, 14. yüzyılda Türklerin eline geçmiştir. 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet döneminde onarım gören Kadifekale’ye 1671 yılında gelen Evliya Çelebi “Kale içinde sadece bağ ve bahçeler kalmış, içindeki han, hamam, çarşı-pazar ve cami harap olmuş, 30 kadar Yeniçeri ve aileleri ile bunlara ait kiremit örtülü evler var” diye bahsetmiştir. 18. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise artık tüm fonksiyonlarını kaybederek tümüyle terk edilmiştir.
Günümüzde, Kadifekale surlarının batı duvarları çeşitli zamanlarda yapılan restorasyon çalışmaları ile ayakta kalmışken, güney, doğu ve kuzey surlarının önemli bir kısmı yıkılmıştır.
Smyrna Tiyatrosu
Roma Dönemi’nde siyasi, kültürel aktivitelerin yanı sıra dini pratiklerin de gerçekleştirildiği Smyrna Tiyatrosu’nun, Agora ile Akropol tepesi arasında kalan yamaçta MÖ 2. yüzyılda inşa edilmiş olduğu bilinmektedir.
Son kazı ve araştırmalar göstermiştir ki, tiyatronun ilk inşasından sonraki en büyük inşai faaliyetler İmparator Traianus (MS 98-117) ve Hadrianus (MS 117-138) zamanında gerçekleşmiştir. Bu tarihlerde proskene (sahne önü) arkasında iki katlı sahne binası yükselmiştir. Tiyatronun son halini ise MS 178 yılındaki büyük depremden sonra yapılan onarım ve güçlendirmelerle aldığı düşünülmektedir.
Antik tiyatro alanı, 2014 yılında üzerindeki konutların yıkılmasıyla büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır. Kazı çalışmalarında, MS 2. yüzyıla tarihlenen ve 12 satırdan oluşan bir yazıt bulunmuştur. Bu yazıtta, Smyrna’daki İmparatorluk tapınakları başrahibi Marcus Claudius Proklos’un şehir adına tanrılar ve imparatorlara adak olarak bir çeşmenin tamiratını yaptırdığı, ayrıca bu çeşmenin suyunun tiyatrodan çıktığı belirtilmiştir.
Özellikle sahne binası kazıları sırasında birçok heykel ve kabartma parçası ele geçirilmiştir. Buluntulardan dikkat çekici örnekler arasında üç katlı sahne binasına ait mask frizi blokları ile bir Satyros kabartması MS 2. yüzyılın ortalarında tiyatronun zengin ve görkemli cephe düzeni görüntüsü hakkında fikir edinmemizi sağlamaktadır.
Sahne binası mekan duvarlarının kireç taşı blokları üzerinde de çok sayıda kazıma (graffiti) yazıtlara rastlanılmıştır. Sahne binası kazılarında ele geçen üretim artığı kandil parçaları MS 5. ve 6. yüzyıllara ait olup 5. yüzyıl itibariyle sahne binasının farklı işlevler için kullanılmaya başlandığını göstermektedir. Böylece, Smyrna Tiyatrosu altı yüzyıl sonra sanayi üretimi yapan bir yapıya dönüşmüştür.
Tiyatronun asıl fonksiyonunu kaybetmesinin ardından, Kadifekale yamaçlarından akan toprakla bir yandan örtülürken, diğer yandan Geç Bizans ve Osmanlı dönemlerinde taş ve kireç ocağı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Tiyatro kazılarında dikkat çekici buluntulardan biri, İzmir’i beyliğine başkent yapan Aydınoğlu Umur Bey’e (1334-1348) ait sikkedir. İlk Osmanlı sikkesi ise I. Bayezid’e (1389-1402) aittir.
“Asya’da bulunan en güzel mermer tiyatrolardan biri” olduğu belirtilen, 20 bin kişilik olduğu düşünülen Smyrna Tiyatrosu’nda kazı çalışmaları devam etmektedir.
Dönemin önde gelen hatiplerinden Aelius Aristeides’in “Smyrnaean Söylevi”ne butondan erişebilirsiniz.